ücretlinin sesi
Bizler Ankara’da sözleşmeli olarak çalışan bir grup öğretmeniz. Aslına bakarsanız sözleşmeli bile değil
"ek ders karşılığı görevlendim"’
ile çalışan öğretmenleriz. Bizlere eğitim camiasında
‘’usta öğretici’’,
‘’ücretli öğretmen’’
yada kısaca
‘’ücretli’’
de denmektedir. Bizde yazımızın bundan sonraki kısmında ‘’kolay’’ olması bakımından ücretli diyeceğiz. Şu anda Milli Eğitim’ de 4 farklı statüde öğretmen çalıştırılmaktadır.
1.si kadrolu memurlar,
2.si daha çok İngilizce ve bilgisayar öğretmenliği açığını gidermek için yürürlüğe konulan sözleşmeli personellerdir.
3.sü bir çeşit sözleşmeli öğretmen olup daha çok ulaşımı ve yaşaması zor olan bölgelerdeki sınıf öğretmenliği açığını gidermek için icat edilmiş olan ve kısmi olarak memurluk haklarından faydalanılabilen vekil öğretmenliktir.
4.sü ise ücretli öğretmenliktir. Bu yazımızın konusu daha çok sözleşmeli, vekil ve ücretli öğretmenliklerdir.
Sözleşmeli öğretmenlerin atamaları Bakanlığın Maliye Bakanlığından talebi doğrultusunda her sene mayıs ayında gerçekleşmektedir. İstenen evrakların temini ve sınav sonucuna göre 10 aylık süreler için atanılmaktadır.
Vekil öğretmenlikte ise açık kadronun bulunduğu yerin İl/İlçe Müdürlüğüne yazılı olarak başvurulur .
(Yeterince torpilin varsa ve) İl/İlçe Müdürlüğü talebini uygun görürse valilik vs. izninden sonra atanılır.
Bizler gibi ücretli öğretmenler ise açık bulunan kadrolar için okul müdürlüklerine başvurduktan sonra ihtiyaç olması halinde İl/İlçe Müdürlüğü ve valilik vs. izniyle göreve başlabilmektedirler. Sözleşmeli, geçici ve vekil öğretmen çalıştırılması için çeşitli yasalar /yönetmelikler bulunmaktadır.
Vekil öğretmenlik için temel dayanak 657 sayılı Devlet Memuları kanunun 86. maddesi iken (boş bulunan ilkokul öğretmenliği kadrolarına (yaz tatili hariç) açıktan vekil öğretmen atanabileceği hüküm altına alınmıştır), ücretli öğretmen çalıştırmanın temel dayanağı yine aynı kanunun 89. maddesidir. Bu maddede "öğretmen bulunmaması halinde, öğretmenlere ders ücreti karşılığı görevlendirme ile ek ders görevi verilebilir" denilmektedir.
Yine 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konmuş olan "Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar’’ temel alınarak öğretmenliğin sözleşmelilik temeli atılmıştır. Asıl önemli olan yasaların bu kadar eski olmasına rağmen, uygulamaların 2000 yılından sonra dizginlerinden boşanmışcasına artmış olmasıdır.
Dikkat edilirse bu zaman dilimi, 2001 krizi patlak verdiği ve arkasından peş peşe IMF standby antlaşmalarının yapıldığı ve Kamu’yu yeniden inşa etmek için Dünya Bankası kredilerin alındığı ‘’Kamu Personel Reformu’’ çalışmalarının artık ‘şaka' olmaktan çıkıp kamu çalışanlarının başında ‘Demoklesin Kılıcı’ gibi sallandığı bir dönemdir.
Kamu Personel Reformunun amacı olan 1.5 milyon memurun sözleşmeli statüye geçirilmesi ise sözleşmeli ve ücretli çalışanlar üzerinde esneklik ve geçicilik temel alınarak değişik şekillerde denendiği için artık tamamen uygulamaya hazır bir şekilde bekletilmektedir.
Bizim gibi sözleşmeli ve ücretli çalışanlar sayesinde bir taraftan sözleşmeli statüye geçişin provası yapılmakta diğer yandan memur kadrosonda çalışanlara da 'aklınızı başınıza alın, yatın kalkın hallinize dua edin’ mesajı verilmektedir. Bir ülke düşünün ki gelecek nesillerini yetiştirmek için görevlendirilen öğretmenler, açlık sınırının 510 YTL, yoksulluk sınırının 1560 YTL, asgari ücretin ise 350 YTL olduğu yerde 250-300 YTL ücret alsınlar.
Bu öğretmenler tarafından verilen hizmetin, devletin asli görevlerinden olan eğitim hizmeti olduğu düşünüldüğünde durumun vahameti daha da büyümektedir.
Buradan bir tek sonuç çıkmaktadır. Devlet artık kamu hizmeti görevini yerine getirirken toplumun ihtiyaçlarını değil bütçenin ve maliyetin gereklerini temel alarak görevini yapmaktadır. Son yıllarda ekonomideki büyümeyle övünülürken kamu hizmeti kaleminin küçültülmesi insanın aklına ister istemez ‘paralar nereye gidiyor acaba?’ sorusunu getirmektedir.
Sözleşmeli ve geçici statüde çalışan öğretmelerin tek problemleri aldıkları (yada alamadıkları) para değildir.
Ekonomik problemleri kadar sosyal ve insani hakları da yok sayılmaktadır.
İlk akla gelenleri kısaca sıralayacak olursak:
1) İş güvencesinin genişliği müdürün insafıyla sınırlıdır. İşten atılma müdürün ağzından çıkan bir çift söze bakmaktadır.
2) Görev tanımı sadece ders anlatmak ile tanımlıyken 1. maddeyle ilişkili olarak bütün hamallık işlerini yapmaya dönüşmektedir.
3) Hiçbir ek ödemeden (kırtasiye yardımı vs.) faydalanılamamaktadır.
4) Ücretli öğretmenler girdiği ders kadar ücret aldıkları için 9 aylık eğitim- öğretim yılının yaklaşık 5-6 aylık maaş alabilmektedirler.
5) Bir nevi işçi statüsünde bulunulduğu için 90 gün prim ödemeden sağlık karnesi verilmemektedir. Hafta sonu tatili, resmi tatil, ara tatil vs. gibi günlerde prim yatırılmadığından aylık ortalama 17-18 gün prim yatmakta ve bu prim gün sayısı ile en erken 5 ay çalıştıktan sonra sağlık karnesine kavuşulabilmektedir.
(Burdur’da 90 iş gününü tamamlayamadığı için hasta olmasına rağmen sevk alamayan Sevim Bakır adlı ücretli öğretmenin tedavi olamayıp zatürreden ölmesi hala hafızalarımızdadır)
6) Memur veya işçi statüsünde olmadığımızdan her iki kadronun da kazanılmış haklarından faydalanamamaktayız.
7) Bir sonraki sene ne olacağı konusunda hiçbir plan yapamadığımızdan kaynaklı düzenli bir yaşantı kuramamaktayız ve bu başta öğrenciler olmak üzere tüm çevremizle ilişkilerimizi yıpratmaktadır.
Aynı işi yapan memur statüsündeki öğretmenlerin nerdeyse çeyrek maaşını almış olmanın getirdiği gerilim iş yaşamını etkilemekte ve iş huzuru bozulmaktadır.
9) Ekonomik ve sosyal şartlardaki yetersizliklerden kaynaklı sürekli alternatif işler aranmakta ve bulunduğu zamanda ders yarı yılının ortasında ayrılınmaktadır. Bu durum öğrenciler ve biz öğretmenler üzerinde çok olumsuz etkiler yapmaktadır.
10) Tüm bu olumsuzluklara karşın birey olarak kalmaya mahkum edilip her türlü sendikal hakkımız yok sayılmıştır. Dolayısıyla en temel insani haklarımızı bile savunma imkanımız bulunmamaktadır.
Olumsuzluklar daha da çoğaltılabilir. Tüm bunlar ışığında bizim sadece tek bir talebimiz bulunmaktadır: "İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ" Bizim bu şekilde çalışmamız memur statüsünde olanların da gelecekte sözleşmeli statüye geçirilmesinin ‘garantisi’ anlamına gelmektedir. Uzun süredir sadece İngilizce ve Bilgisayar öğretmenliği için açılan sözleşmeli kadrosunun gelecek sene için rehberlik ve türkçe öğretmenliği için de açılacak olması, ‘sözleşmeliliğin ve geçiciliğin’ aslında çokta geçici olmadığını ve tam tersine genişleyerek ve eski sistemi de içine alarak büyüyeceğinin işaretidir. Bunu anlamak içinde müneccim falan olmaya da gerek yoktur.
22 mart 2005 tarihinde yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Kamu Personel Reformu ile 2006 yılından başlamak üzere halen 2.2 milyon olan memur sayısının 250 bine düşürüleceği artık bir söylenti olmaktan çıkıp hükümetin acil yapılacak işler listesine girmiştir. Tek problem geçişin ‘kanlı mı yoksa kansız mı’ olacağı üzerinedir. Dolayısı ile memur statüsünde çalışanların bizim mücadelemize destek vermesi aslında kendi gelecekleri için mücadele ettikleri anlamına gelmektedir. Sonuç olarak bizler bir grup ücretli öğretmen olarak, öğretmenlerin bir araya gelmesini ve geleceğimizi birlikte tartışmamız gerektiğini düşünüyoruz. İlk olarak ta 26 mart 2005 tarihinde Eğitim-Sen genel kurulunun yapıldığı Ankara Milli Eğitim Şura Salonunda saat 9:00’da toplanıp imza kampanyası başlatacağız Bu şekilde Türkiye’nin bütün illerinden gelen temsilciler aracılığı ile tüm Türkiye’ye sesimizi duyuracağımızı düşünüyoruz. Bütün sözleşmeli/vekil ve ücretli öğretmenleri haklarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz
Haberi
yazan:
Ücretli öğretmen
ALINTIDIR..
"ek ders karşılığı görevlendim"’
ile çalışan öğretmenleriz. Bizlere eğitim camiasında
‘’usta öğretici’’,
‘’ücretli öğretmen’’
yada kısaca
‘’ücretli’’
de denmektedir. Bizde yazımızın bundan sonraki kısmında ‘’kolay’’ olması bakımından ücretli diyeceğiz. Şu anda Milli Eğitim’ de 4 farklı statüde öğretmen çalıştırılmaktadır.
1.si kadrolu memurlar,
2.si daha çok İngilizce ve bilgisayar öğretmenliği açığını gidermek için yürürlüğe konulan sözleşmeli personellerdir.
3.sü bir çeşit sözleşmeli öğretmen olup daha çok ulaşımı ve yaşaması zor olan bölgelerdeki sınıf öğretmenliği açığını gidermek için icat edilmiş olan ve kısmi olarak memurluk haklarından faydalanılabilen vekil öğretmenliktir.
4.sü ise ücretli öğretmenliktir. Bu yazımızın konusu daha çok sözleşmeli, vekil ve ücretli öğretmenliklerdir.
Sözleşmeli öğretmenlerin atamaları Bakanlığın Maliye Bakanlığından talebi doğrultusunda her sene mayıs ayında gerçekleşmektedir. İstenen evrakların temini ve sınav sonucuna göre 10 aylık süreler için atanılmaktadır.
Vekil öğretmenlikte ise açık kadronun bulunduğu yerin İl/İlçe Müdürlüğüne yazılı olarak başvurulur .
(Yeterince torpilin varsa ve) İl/İlçe Müdürlüğü talebini uygun görürse valilik vs. izninden sonra atanılır.
Bizler gibi ücretli öğretmenler ise açık bulunan kadrolar için okul müdürlüklerine başvurduktan sonra ihtiyaç olması halinde İl/İlçe Müdürlüğü ve valilik vs. izniyle göreve başlabilmektedirler. Sözleşmeli, geçici ve vekil öğretmen çalıştırılması için çeşitli yasalar /yönetmelikler bulunmaktadır.
Vekil öğretmenlik için temel dayanak 657 sayılı Devlet Memuları kanunun 86. maddesi iken (boş bulunan ilkokul öğretmenliği kadrolarına (yaz tatili hariç) açıktan vekil öğretmen atanabileceği hüküm altına alınmıştır), ücretli öğretmen çalıştırmanın temel dayanağı yine aynı kanunun 89. maddesidir. Bu maddede "öğretmen bulunmaması halinde, öğretmenlere ders ücreti karşılığı görevlendirme ile ek ders görevi verilebilir" denilmektedir.
Yine 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konmuş olan "Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar’’ temel alınarak öğretmenliğin sözleşmelilik temeli atılmıştır. Asıl önemli olan yasaların bu kadar eski olmasına rağmen, uygulamaların 2000 yılından sonra dizginlerinden boşanmışcasına artmış olmasıdır.
Dikkat edilirse bu zaman dilimi, 2001 krizi patlak verdiği ve arkasından peş peşe IMF standby antlaşmalarının yapıldığı ve Kamu’yu yeniden inşa etmek için Dünya Bankası kredilerin alındığı ‘’Kamu Personel Reformu’’ çalışmalarının artık ‘şaka' olmaktan çıkıp kamu çalışanlarının başında ‘Demoklesin Kılıcı’ gibi sallandığı bir dönemdir.
Kamu Personel Reformunun amacı olan 1.5 milyon memurun sözleşmeli statüye geçirilmesi ise sözleşmeli ve ücretli çalışanlar üzerinde esneklik ve geçicilik temel alınarak değişik şekillerde denendiği için artık tamamen uygulamaya hazır bir şekilde bekletilmektedir.
Bizim gibi sözleşmeli ve ücretli çalışanlar sayesinde bir taraftan sözleşmeli statüye geçişin provası yapılmakta diğer yandan memur kadrosonda çalışanlara da 'aklınızı başınıza alın, yatın kalkın hallinize dua edin’ mesajı verilmektedir. Bir ülke düşünün ki gelecek nesillerini yetiştirmek için görevlendirilen öğretmenler, açlık sınırının 510 YTL, yoksulluk sınırının 1560 YTL, asgari ücretin ise 350 YTL olduğu yerde 250-300 YTL ücret alsınlar.
Bu öğretmenler tarafından verilen hizmetin, devletin asli görevlerinden olan eğitim hizmeti olduğu düşünüldüğünde durumun vahameti daha da büyümektedir.
Buradan bir tek sonuç çıkmaktadır. Devlet artık kamu hizmeti görevini yerine getirirken toplumun ihtiyaçlarını değil bütçenin ve maliyetin gereklerini temel alarak görevini yapmaktadır. Son yıllarda ekonomideki büyümeyle övünülürken kamu hizmeti kaleminin küçültülmesi insanın aklına ister istemez ‘paralar nereye gidiyor acaba?’ sorusunu getirmektedir.
Sözleşmeli ve geçici statüde çalışan öğretmelerin tek problemleri aldıkları (yada alamadıkları) para değildir.
Ekonomik problemleri kadar sosyal ve insani hakları da yok sayılmaktadır.
İlk akla gelenleri kısaca sıralayacak olursak:
1) İş güvencesinin genişliği müdürün insafıyla sınırlıdır. İşten atılma müdürün ağzından çıkan bir çift söze bakmaktadır.
2) Görev tanımı sadece ders anlatmak ile tanımlıyken 1. maddeyle ilişkili olarak bütün hamallık işlerini yapmaya dönüşmektedir.
3) Hiçbir ek ödemeden (kırtasiye yardımı vs.) faydalanılamamaktadır.
4) Ücretli öğretmenler girdiği ders kadar ücret aldıkları için 9 aylık eğitim- öğretim yılının yaklaşık 5-6 aylık maaş alabilmektedirler.
5) Bir nevi işçi statüsünde bulunulduğu için 90 gün prim ödemeden sağlık karnesi verilmemektedir. Hafta sonu tatili, resmi tatil, ara tatil vs. gibi günlerde prim yatırılmadığından aylık ortalama 17-18 gün prim yatmakta ve bu prim gün sayısı ile en erken 5 ay çalıştıktan sonra sağlık karnesine kavuşulabilmektedir.
(Burdur’da 90 iş gününü tamamlayamadığı için hasta olmasına rağmen sevk alamayan Sevim Bakır adlı ücretli öğretmenin tedavi olamayıp zatürreden ölmesi hala hafızalarımızdadır)
6) Memur veya işçi statüsünde olmadığımızdan her iki kadronun da kazanılmış haklarından faydalanamamaktayız.
7) Bir sonraki sene ne olacağı konusunda hiçbir plan yapamadığımızdan kaynaklı düzenli bir yaşantı kuramamaktayız ve bu başta öğrenciler olmak üzere tüm çevremizle ilişkilerimizi yıpratmaktadır.
Aynı işi yapan memur statüsündeki öğretmenlerin nerdeyse çeyrek maaşını almış olmanın getirdiği gerilim iş yaşamını etkilemekte ve iş huzuru bozulmaktadır.
9) Ekonomik ve sosyal şartlardaki yetersizliklerden kaynaklı sürekli alternatif işler aranmakta ve bulunduğu zamanda ders yarı yılının ortasında ayrılınmaktadır. Bu durum öğrenciler ve biz öğretmenler üzerinde çok olumsuz etkiler yapmaktadır.
10) Tüm bu olumsuzluklara karşın birey olarak kalmaya mahkum edilip her türlü sendikal hakkımız yok sayılmıştır. Dolayısıyla en temel insani haklarımızı bile savunma imkanımız bulunmamaktadır.
Olumsuzluklar daha da çoğaltılabilir. Tüm bunlar ışığında bizim sadece tek bir talebimiz bulunmaktadır: "İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ" Bizim bu şekilde çalışmamız memur statüsünde olanların da gelecekte sözleşmeli statüye geçirilmesinin ‘garantisi’ anlamına gelmektedir. Uzun süredir sadece İngilizce ve Bilgisayar öğretmenliği için açılan sözleşmeli kadrosunun gelecek sene için rehberlik ve türkçe öğretmenliği için de açılacak olması, ‘sözleşmeliliğin ve geçiciliğin’ aslında çokta geçici olmadığını ve tam tersine genişleyerek ve eski sistemi de içine alarak büyüyeceğinin işaretidir. Bunu anlamak içinde müneccim falan olmaya da gerek yoktur.
22 mart 2005 tarihinde yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Kamu Personel Reformu ile 2006 yılından başlamak üzere halen 2.2 milyon olan memur sayısının 250 bine düşürüleceği artık bir söylenti olmaktan çıkıp hükümetin acil yapılacak işler listesine girmiştir. Tek problem geçişin ‘kanlı mı yoksa kansız mı’ olacağı üzerinedir. Dolayısı ile memur statüsünde çalışanların bizim mücadelemize destek vermesi aslında kendi gelecekleri için mücadele ettikleri anlamına gelmektedir. Sonuç olarak bizler bir grup ücretli öğretmen olarak, öğretmenlerin bir araya gelmesini ve geleceğimizi birlikte tartışmamız gerektiğini düşünüyoruz. İlk olarak ta 26 mart 2005 tarihinde Eğitim-Sen genel kurulunun yapıldığı Ankara Milli Eğitim Şura Salonunda saat 9:00’da toplanıp imza kampanyası başlatacağız Bu şekilde Türkiye’nin bütün illerinden gelen temsilciler aracılığı ile tüm Türkiye’ye sesimizi duyuracağımızı düşünüyoruz. Bütün sözleşmeli/vekil ve ücretli öğretmenleri haklarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz
Haberi
yazan:
Ücretli öğretmen
ALINTIDIR..